Edebiyat neden dönemlere ayrıldı? Aynı tür eserlerin aynı amaçları mı vardır? Bu soruların cevaplarını öğrenebilmemiz için önce edebi dönemlere göz atmamız gerekir. Peki, edebi dönemler neden vardır? Edebi dönemler nasıl ayrılmıştır? Gelin bu soruları hep beraber inceleyelim.
Tarihte çeşitli zamanlarda, çeşitli coğrafyalarda çeşitli toplumsal olaylar meydana gelmiştir. Toplumun içinde gelişen siyasal, toplumsal olaylar ve sorunlar edebiyatı etkisi altına almıştır. Yaşanan olaylar edebiyatı farklı şekillerde etkiler. Eski zamanlarda geleneksel özellikler, dinin yaygın olduğu zamanlarda dinin özellikleri, modern zamanda ise aklın ve bilimin etkileri edebiyata yansımıştır.
Edebiyatın, Dünya’nın farklı yerlerinde farklı tarzlarda görünmesinin en büyük etkeni dildir. Dillerin tarihi seyirleri boyunca kendileriyle aralarında lehçe ve şive farklılıkları olmuştur. Kelimelerin yapı ve çekim özellikleri arasındaki farklılıklar dil içerisindeki çeşitliliği meydana getirir. Zamanla da farklı bir dil olarak kendisini gösterebilir. Örneğin Kerem ile Aslı adlı eserin Anadolu Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesi olarak iki ayrı versiyonu vardır.

Din, dil, yaşayış tarzları vb. etkenler arasındaki bütünlük kültürleri meydana getirir. Etken ya da etkenler zamanla değişime uğradığı için kültürel farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bazı etkenler geçmişten günümüze değişmeden gelebilmiştir. Tarihte farklı zamanlarda farklı etkenler ağırlıklı olmuştur. Böylece edebiyat çeşitli etkenler altında gelişmiş ve değişmiştir.
Eski uygarlıklarda dönemin hükümdarına ve inanca yönelik edebi eserler ağırlıklıdır. Kaynakçanın yetersiz olması ve inancın da etkisiyle halkın hükümdarlara ve tanrılara olan ilgileri eserlerde abartılara ve bozulmalara maruz kalmıştır. Örneğin Gılgamış destanında tanrılar ve hükümdarlar iç içe sokulmuştur ve Gılgamış eserde yarı tanrı olarak aktarılmıştır. Elbette zamanla kulaktan kulağa çokça değişime maruz kalmıştır. En sonunda destan o kadar çok değişime maruz kalmıştır ki Gılgamış Hikâyeleri olarak destandan ayrı bir tür ortaya çıkmıştır.
İslamiyet öncesi Türk edebiyatında geleneklerin ve inancın etkisi çokça görülmektedir. Hükümdarların zaferlerinde övgüler, ölümünde ağıtlar sıkça kaleme alınmıştır. Aynı şekilde hikâyelerde de Türk gelenekleri ve tanrı inancı ön plana çıkmıştır. Örneğin Dede Korkut Hikâyelerinde, hikâyede toplumun yapısı, inancı ve geleneklerini net bir şekilde görebiliyoruz.
Orta Doğu’da İslamiyet’in ortaya çıkmasıyla dini akımlar ortaya çıkmıştır. Peygamberlere ve Tanrı’ya olan ilgi edebi eserlere yansımıştır. Edebi eserlerin içeriklerini büyük ölçüde etkiledikleri için dini yazılar farklı bir yazı türü olarak ayrışmıştır. Örneğin: Mesnevi, mani, koşma…
Edebiyat modern çağda savaşların, toplumsal sıkıntıların, gelişsen teknolojinin, iyileşen insan sağlığının ve bilgiye erişim rahatlığının etkisiyle yeni bir çehreye bürünmüştür. Tüm bu değişimlerle beraber edebiyat da gelişmiştir ve insanın duygu ve düşüncelerini daha çok öne çıkarmıştır. Çünkü dünyanın gelişmesiyle insanın sanılandan daha karmaşık olduğu görülebiliyordu. Bilgiye erişim kolaylaştıkça edebiyat da çeşitli çağrışımlarla adaletsiz toplum düzenine karşı çıkılmıştır.
Tarih boyunca toplumları etkisi altına alan dil anlayışı, dini hayat, kültürel farklılaşma, gelişen ve modernleşen dünya gibi etkenler edebiyatı da şekillendirmiştir. Bu çeşitlilik sayesinde günümüzde edebiyat zenginleşmiş ve gelişmiştir. Gün geçtikçe ve şartlar değiştikçe edebiyat daha da zenginleşecek ve gelişecektir.